GÜZEL YÜREKLİ "REMİ"
Papatyalar mı güzeldi yoksa papatyalara bakan gözlerinin yansıması mıydı güzel olan? Saat 01.40 sularından selam veriyorum sizlere. Simli kelebeklerle uçuşuyoruz gözlerinizde, bir hikaye anlatmaya geldik. Tabii ki siz hazırsanız.. O zaman, bu haftaki konumuz "Güzel' i yürek olan güzel görür". Birazcık farklı bir tabir olsa da sizlere ne demek istediğimi "Kimsesiz Çocuk Remi" ile anlattığımda çoğu şeyi daha güzel kavrayacaksınız. Ama öncelikle sizlerle Kimsesiz Çocuk Remi'yi tanıştırmak istiyorum.
Kimsesiz Çocuk Remi, Hector MALOT'un kaleminde (1878) doğup Maleaume Paquin'in (Remi) hayat verdiği, kitaptan uyarlanan bir filmimizdir. Sekiz yaşındadır Remi, yoksul ama mutlu bir çocuktur. Fakat babasının iş kazasında hayatını kaybetmesiyle şehirden köye çıkan Remi, hayata çok erken yaşta atılacağından habersizdir. Anne ve babası olarak bildiği insanların gerçek ailesi olmadığını öğrenen Remi, üvey babası tarafından maymunu ve köpekleri ile gösteriler yapan bir sokak satıcısına kiralanır. Hayatın gerçeklerini acı bir şekilde öğrenmeye başlayan Remi, "Yaşam çoğu zaman bir savaştan ibarettir. Ancak kararlı olanlar, mücadeleci olanlar kazanır." prensibini sürekli kendine fısıldayarak gerçek ailesini bulmak için çabalamaya karar verir. Biliyor musun belki nefes alan bir canlı için "kiralık" olmayı fazla buldun; ama Remi'yi tanımıyorsun dostum. Ben ona Kimsesiz Çocuk Remi demedim hiçbir zaman. "Güzel Yürekli Remi" dedim, peki neden? Çünkü onu hayatta tutan ve güçlü kılan güzeli yüreği ile yaşamasıydı. Onun için güzellik yürekte saklı ruhtu. Ruhu ile bakıyordu dünyaya. Gerçi ruhu ile bakana dünya dünya mıydı bilemem ama "kimsesiz" demek birazdan fazla haksızlık olurdu bence. Zira yüreğini ruhunda uyutanlara kimsesiz denmez, onlar yuvalarını bulmuşlardır.
Yüreği ile güzel bakanın güzel gördüğünü söyledik de güzeli tanımlamadık.. Sahi ya nedir bu "güzel" sözcüğü? Güzel' in tanımı, "Biçimindeki uyum ve ölçülerindeki dengeyle hoşa giderek hayranlık uyandıran./ Her yönüyle hoş olan." güzellik sözcüğünün tanımı ise "Estetik bir beğeni, duygu, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nicelik\ Güzel olanın niteliği." anlamlarına gelmektedir. İyi tamam da ben hiç güzel bulmadım güzel'in tanımını. Ben diyorum ki gelin herkes kendi "güzel" tanımını yapsın, ne dersiniz? O zaman ben başlıyorum...

Güzel; iki hecede, tonlarca kuş cıvıltısının yuvalarında, bir çocuğun şen kahkahasında, bir annenin sımsıcak kollarında bazen bir babanın gülümseyen bakışlarında bazense "sevginin yuva bulduğu her yerdedir" zannımca, zamanlı ya da zamansız. Binlerce insanın yüreğinde uyuyan bir ruhtur. O yürekte kin, kir, pis tutmadıkça yürekte öyle bir "güzel" yaşar ki... Pislik hiç mi kapısını çalmaz ruhun? Elbette çalar lakin çalması değildir mühim olan. Önemli olan yüreğinizi nerelerde uyutup, nelerle besleyip, kimlerle arkadaş oldurduğunuzdur. Sizin yüreğinize karşı bir sorumluluğunuz var. "Her şeye rağmen" ruhunuzu incitmeden saygı ve sevgiyle yüreğinizi yaşatmaktır. Şayet, incinmiş bir yuva tuzsuz denize benzer. Denizdir ama artık, artık'lı bir denizdir. Canlılarına yeteri kadar konfor sağlayamadığı için yaşatamaz. Deniz deyince sizin de aklınıza "insanların diğer canlıların yaşamını elinden almaya hakkı olmadığı" geldi mi? Koca balıklardan tutun, küçücük Remora'lara (büyük balıklara yapışık olarak yüzen küçük balıklar) kadar tüm deniz canlıları; iki ayaklı, iki kollu, canavar pardon canlılardan iki milyon kereden daha fazla şikayetleri varmış. Kendi besin kaynakları yerine pet şişeleri tüketiyor, suyun temizliğinde süzülmek yerine kocaman naylon poşetlerin arasından geçmeye çalışıyorlarmış, bir de bize mesajları varmış "İki ayaklı canlılar kendi ayaklarına sıkmaya bayılıyorlar. Oysaki biz onlar için en güzel besinleri yiyerek güzelleşiyorduk, keşke herkes gerektiği kadar karışsaydı dünyaya, fazlası hepimizi aşıyor..." dediler ve diğer dostlarımızın da sesi olduğumuza göre konumuza devam edelim...

Güzelin tanımını konuştuk, gelin gelelim güzellik ve algısına... Öncelikle mini bir algının tanımını vermek istiyorum ki daha rahat anlaşılsın. Algı, beş duyu organ tarafından kavranabilen gerçeklerin zihin tarafından idrak edilmesi ve yorumlanması demektir. Fark ettiyseniz "gerçeklik" ve "kavramak" sözcükleri algının ana tanımıdır. Peki bizim tanımımıza göre "güzellik" algılanmak zorunda mıdır? Bazen güzel olan şeyleri algılayamayız ya da "zaman" göstermek istemez bize yahut biz görmek istemeyiz zamanın güzeli bazen bir hanımelinin kokusunda sakladığını, bazense tam ihtiyacınız olduğu anda çalan telefonun zamanın güzelliği olduğunu. Peki neden? Bana sorarsanız "bazı şeyleri gerektiğinden fazla düşünüyoruz" derim. Çok sevdiğim coğrafya öğretmenimden öğrenmiştim "insanların fazla düşününce kendi topuklarına sıktığını".. En açık örneğidir deniz olmayan yerlere yapay deniz koyar, içine orada olmayı hak etmeyen canlılar koyarız ya da bataklıklar fazla "batak" diye onları kuruturuz, bataklıkların faydasının say say bitmez olduğunu bilmeyerek... Anlıyorsunuz değil mi, bizler gereğinden fazla bizimle ilgili olmayan şeyler için "fazladan" çaba sarf ettiğimizde, doğaya "Hayır sen yanlışsın, böyle olmalıydın!" dediğimizde hepimiz için hiç ama hiç iyi şeyler olmuyor. Güzel olanı da kurutuyoruz böylelikle. Şimdi Hatice Saadet ama ne alaka coğrafya dersi mi veriyorsun? diye düşünüyorsan dostum, yanılıyorsun çünkü güzellik önce içimizde sonra doğada başlar. Sen yalnızca insan olursan güzeli hak edebilirsin. Unutma ki canavar doğmadık ve değiliz de... Sen yeter ki kendini unutma.
 |
Sen onlara güzel bak, onlar da sana güzel baksın.. |
Güzelin görmekten ziyade gördüklerine sesiz kalmamakta, nefretin yerine sevgiyi bırakmakta bir o kadar da yaşamak ve yaşatmakta olduğunu sizlere anlatmaya çalıştım. İnanıyorum ki anladınız ve biliyorsunuz ki bizler "güzel" hareket ettikçe dünya daha yaşanılabilir hale gelecek. Bunun için sizlerle paylaşmak istediğim mini bir fikrim var. "Dünyaya güzel bak" hashtag ile sen de bir güzellik yap ve @haftalikmagg Instagram hesabımızı etiketleyerek bize katıl. Biliyorum iyilik içseldir ve gösterilmez ama sana "yanındayım" demek için bu fikri sunduğumu unutma dostum. Saygı, sevgi ve en içten güzelliklerle, bir dahaki sohbetimize kadar kendine cici bak... (Bir tatlı şarkı ve bir şiir de bırakmak istiyorum sizlere... "Didomido -Arka Bahçe" çok ama çokça minnoş bir şarkı :)
SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet NECATİGİL
Görüşmeye katılın