YAŞ FARKININ ÖNEMİ KALKIYOR: YENİ NESİLLERDE ERKEN OLGUNLAŞMA
YAŞ FARKININ ÖNEMİ KALKIYOR: YENİ NESİLLERDE ERKEN OLGUNLAŞMA
"Yeni nesil gümbür gümbür geliyor."
Bu sözü birçok yerde duyabiliyoruz, ama kısaca düşünüp geçiyoruz. Peki, aslında bu durum bizim için ne kadar önemli? Bize ne düşündürmeli? Bu durum sizce nasıl bir gelecek vaat ediyor?
2021 yılında, normal şartlarda 30 yaşındaki birinin yapabileceği şeyleri 18 yaşındaki biri çoktan yapmış olabiliyor artık. Toplum, "Bunları yapmak için yaşın çok küçük!" diyor genelde, ama bu gibi sözlerin değeri çoktan yok oldu. Bilgi erişimi sayesinde, daha yaşlı olan insanlar daha bilge, daha deneyimli diye bir şey kalmadı. Şu anda 16 yaşındaki bir genç; 32 yaşındaki, işinde deneyimli birinin sahip olduğu bilgiye sahip olmaya çalışıyor olabilir, ve işin garip tarafı, 16 yaşındaki genç, amacını gerçekleştirmeye çok da uzak sayılmaz. Konunun bazı kısımları sahiden de korkutucu. Küçük bir çocuğun size işinizi öğrettiğini düşünün. Toplumsal normlar yıkılıyor, yaş farkının önemi kayboluyor... Toplum, bunların az çok farkında. Şimdi bir soru soralım: Yeni nesiller neden erken olgunlaşıyor? Bu soruyu 3 ana başlık altında cevaplayacağım, başlıklar şunlar:
- Aile
- Teknoloji
- Ülke İçi Durumlar
İçinde bulunduğumuz ilk toplum olduğu için ilk başlığımız: Aile.
Şunu da söylemek gerekir, bu üç başlık, ayrı düşünülmemeli, hepsi birbiriyle oldukça bağlantılı.
Aile
Aile-Teknoloji ilişkisi hakkında konuşalım biraz...
Günümüzde yaşı 13 civarında olan çocuklar, evinden -belki de gönül rahatlığıyla- uzaklaşabiliyor. Aileler bu duruma nasıl izin veriyor, endişelenmiyorlar mı?
Cep telefonu sayesinde haberleşmek oldukça kolay, bu konuda bir sorun yok. Ama, diyeceksiniz; olay sadece haberleşmek değil ki, çocuğun güvende olduğunu nasıl bileceğiz? Bana sorarsanız, böyle zamanlarda çocuğun güvenliği hiçbir zaman kesin değil. Yine de gönlümüzü daha rahat tutmamızı sağlayacak bir şey var ki, o şey de yine teknoloji. Açıklayayım...
Öncelikle nüfus, her geçen gün arttıkça artıyor. Her yerde insanlar var, çocuğun başına gelecek bir olay sırasında onlarca, belki de yüzlerce kişi yardıma koşabilir. Her yerde işyerleri, dükkanlar vb. yerler var. Ara sokaklar bile dolu. Bunların hepsini de geçersek, etrafta sadece bir kişinin bulunması bile yetecektir. Sosyal medya üzerinden insanlar fena hâlde linçleniyor. (Bazı masum kişiler kurban da olabiliyor tabii.) Toplum içinde, insanların yanlış olduğunu düşündüğü bir şey yapmanız, hayatınızın bazı yönlerden sonlanması için fazlasıyla yeterlidir. Ayağınız takılıyor, bu yüzden de birine çarpıyorsunuz. Bu sizin için bir kazaydı belki de, ama etrafınızda bulunan milyonlarca göz, böyle düşünmüyor olabilir. Bir cep telefonu kamerasının size doğrultulmuş olması, değil milyonlarca, milyarlarca gözü bile üzerinize toplamaya yeter. Şimdi yeniden düşünelim: Masum musunuz?
Örnek olarak gösterdiğim, yaşı 13 civarında olan çocuk; bu durumlar sayesinde bağımsızlıkla tanışır. "İstediğim yere gidebilir, istediğimi yapabilirim." Bu düşünce çocuğun zihninde yer edinir. Özgüven artar, kendini olduğundan büyük görme durumu meydana gelir. Yani, erken yaşta olgunlaşmaya katkıda bulunan bir durum söz konusudur.
Bir diğer alt başlığımız maddi açıdan bağımsızlık olsun.
Bir diğer alt başlığımız maddi açıdan bağımsızlık olsun.
İnternetten para kazanma imkânları, hep şaşırtıcı gelmiştir. 'Oturduğun yerden para kazanmak.' Bir deneyiminiz varsa kolayca para kazanabilirsiniz, ama bunun bir de genç yaşta yapılan kısmı var, yani bizi daha çok ilgilendiren kısmı.
Makale yazmak, resim çizmek, tasarım yapmak, fazlalık olan eşyaları satmak... Genç yaşta, bunlar gibi şeyler üzerinden para kazanabilmek mümkün. Yaş aralığı olarak da 15-18 diyebilirim. Normalde 18 ve sonrası yaşlarda yapılabilecek şeylerin yaşı ortalama 3 yaş düşmüş anlayacağınız. 3 yaş. Hiç az değil, o üç yılı bir şekilde para kazanarak geçirdiğinizi düşünün. Ciddi bir iş olmayabilir, ama sorumluluk sahibi olmayı öğretir. Yani erkenden olgunlaşmaya katkıda bulunur. Ben buna, "iş öncesi iş" diyorum. Ciddi bir iş hayatına atılmadan önce yapılan "işcik", de diyebiliriz. Küçültme eki sizi yanıltmasın lütfen, aşağılamak gibi bir amacım yok. Erken yaşta sorumluluk almak, ciddi bir durumdur, "Kendi paramı kendim kazanıyorum." dedirtir insana. Yine de unutmamak lazım ki, kazanılan para genelde çok büyük bir miktar olmaz. Ama en kötü ihtimalle de günlük paranızı çıkarırsınız.
Bir kuruş bile olsa, kendi emeğiyle kazanılmış olan para gibisi de yoktur tabii. Ayrıca aile ekonomisine katkıda bulunulduğu zaman, gerçek bir aile üyesiymiş hissi gelir. Aile ile olan bağı da buradadır, "Kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmelisin!" veya "Çabuk işini eline al da cebine para girsin!" gibi laflar, evdeki genç bireylere yönelik büyük bir baskıdır. Bu baskıyı daha liseden mezun bile olmadan ortadan kaldırmak, müthiş bir his değil midir sizce de?
Buradan üniversite konusuna da değinmek isterim. Duyduğum ve gördüğüm kadarıyla eski nesillerde çocuğunu okutma hayali gibi şeyler pek yaygın değilmiş. Zaten üniversiteler de sayıca az olduğu için nitelik fazlaymış, dolayısıyla her isteyen üniversite öğrencisi olamıyormuş. Üniversite kültürü de pek yaygın olmadığı için, kim takar üniversiteyi, deniyor ve çocuk iş hayatına fırlatılıyormuş. Günümüz Türkiye'sinde onlarca üniversite var. Sayısı artınca, niteliği azalmış.
Burada aynı zamanda birazcık ekonomiden -ekonomiden pek anlamam, ama bir ekonominin iyi ya da kötü olduğunu anlayabileceğim kadar bilgiye sahip olduğumu düşünüyorum- bahsedeceğim.
Dediğim gibi, günümüzde bir sürü üniversite var, bu yüzden girmesi daha kolay. Birçok aile artık çocuklarını üniversitede okutmadan iş hayatına atmıyor. Şöyle diyebilirsiniz: E, o zaman eski nesil bir genç daha erken olgunlaşıyor olmaz mı? Ben de size, hayır, olmaz, derim. Nedenini anlatayım. Eski nesil şartlarında büyümüş bir genç, direkt iş hayatına atılınca şu durumlar olabiliyor. Ya aile mesleğini devam ettiriyor ya da küçük işlerde çalışıyor, ki şunu görebiliriz ki; etkileşime geçtiği insan sayısı da çok olmuyor, ve etkileşime geçtiği kişiler de genelde aynı kişiler oluyor. Diğer yandan yeni nesil var, aynı yaşlarda üniversiteye başlıyor. Üniversiteler tam bir kültür yuvası. Farklı yerlerden, düşüncelerden, nesillerden birçok insan oluyor. Bu sayede birey ve toplum açısından bir sürü bilgi elde etmiş oluyorsunuz. Aynı zamanda da bir sürü deneyim. Hayata farklı bakış açıları kazanıyorsunuz. Ayrıca sizden yaşça büyük kişilerle arkadaş olabiliyorsunuz. Birçok yönden sizi olgunlaştıracak şeyler yaşamanız daha olası oluyor bu yüzden.
Teknoloji
Bana göre, üç başlıktan en önemlisi, teknoloji adlı başlıktır. Çünkü, toplumu yönlendiren şeydir, teknoloji. Günümüzün yeni nesilleri de teknoloji ile büyüyor. Teknoloji bize birçok imkân sunuyor. Bunlardan biri, ve belki de en önemlisi, bilgiye kolayca erişebilmek.
Bulunduğumuz çağda, bilgi her şeydir. Bilgiyle kaba kuvvet bile elde edilebilir. Söyleyeceğim tek bir cümleyle, binlerce, milyonlarca insanı kendi tarafıma çekebilirim. Aslında bu da yeni nesli erken olgunlaştıran bir durumdur, birkaç insan onların görüşlerine katılınca, bir güce sahip olduklarını düşünürler.
İnsanları yaşlarına göre yargılamayı pek doğru bulmuyorum. En azından günümüzde doğru değil. Bahsettiğim gibi, son zamanlarda 15 ve 30 yaşındaki bireylerin neredeyse tek farkı, hayatta oldukları süre. Bunu unutmayalım. Yine de -belki de doğamız gereği- kendimizden yaşça büyük birinin yapabileceği şeyleri yaptığımız zaman, kendimizle gurur duymadan edemiyoruz.
Önceden bahsettiğim gibi, 16 ve 32 yaşındaki bireylerin bir iş hakkındaki bilgisi aynı olabiliyor, hatta 16 yaşındaki bireyler, 32 yaşındaki bireylere işlerini öğretebiliyor. Bu gibi durumlarda, 16 yaşındaki birinin kendiyle gurur duymaması, çok ama çok zordur. Kendini büyük hisseder. Ve erken olgunlaşma gerçekleşir. "Benden iki kat yaşlı birinin sahip olduğu iş bilgisine sahibim!"
Diğer yanda, görülen içerikler var. Özellikle sosyal medya üzerinden bulamayacağınız şey, neredeyse yok. Durum böyle olunca, şiddet başta olmak üzere, görülmemesi gereken birçok içerik görülüyor. Belki de 40 yaşındaki birinin hayatında görmediği şeyleri, yeni nesil biri, birkaç dakika içerisinde görebiliyor.
Ülkemizden örnek vermek daha iyi olacaktır. İnsanlar birbirlerine, psikolojik veya fiziksel, şiddet göstermeden bir gün geçiremiyor doğrusu. Küçük bir çocuk bile maruz kalabiliyor bu duruma. Belki de eline bir telefon geçiyor, ne olduğunu bile bilmeden ekrana dokunuyor, ve bir anda sosyal medyada buluyor kendini. Kurcalamaya devam ediyor, eğlenceli (!) videolar, çocukları aptallaştıran içerikler... Birdenbire, bir video çıkıyor karşısına. Eşini öldüren birinin videosu. O sırada çocuk anlamıyor durumu belki ama, zihin; elde ettiği her şeyi içinde tutar. Bu durumlar, çocukta travma yaratabiliyor. Diğer bir yanda, o videonun içindeki çiftin çocuğu da olabiliyor, o çocuk, bu şiddete direkt olarak şahit oluyor. Bir çocuk, ebeveynlerinin birbirlerini öldürmeye çalıştıklarını görünce ne düşünmeli ki? Günümüz şartlarından dolayı, bu olaylara maruz kalmak, uzak bir olasılık değil. Elbette aile içi şiddet her dönemde olabiliyor, ama günümüz Türkiye'sinde, bu durum daha fazla görülebilir hâlde. Bu kısım, daha çok üçüncü başlığımızla ilgili, neden burada ele aldığım sorulabilir. Dediğim gibi, başlıklar birbirleriyle oldukça bağlantılı, bir şekilde aynı yerde bulunabiliyorlar.
Sosyal medyada bulunmak konusuna giriş yapmış oldum, şimdi devamını getireyim.
Bir şekilde sosyal medyanın içinde buluyoruz kendimizi. Birçok paylaşım görürüz, ama paylaşım yapan kısımdan çok, seyirci kısmı ele alacağım. Her şeyi gören, bilgilerin, zihninde yer edinmesine izin veren kişileri...
Bu kişiler neler görür? Ben başlıca örnekler vereceğim. Öncelikle, yaşça büyük kişilerin yaşam tarzları.
Bir yaş aralığı vardır, hemen büyümek, yetişkin olmak ister. Yeni nesilde de mevcuttur bu. Belki de daha baskın bir istektir. Çünkü sosyal medyada, yetişkin olmanın nasıl olduğuna -en azından nasıl gösterildiğine- şahit olur. Acaba büyüyünce neler yapıyor insanlar, deyip beklemez. Gördüğü yaşamı, hemen kendi yaşam tarzına uygulamak ister. Kendini yetişkinleştirme çabası, erken olgunlaşmayı tetikler. Ama bu biraz daha pasiftir diğer saydıklarıma göre. Bir heves olduğu için, genelde kalıcı bir şey söz konusu olmaz. Yine de belirtmekte fayda var, kendini yetişkin olarak gören birçok genç var günümüzde.
Söz konusu şey erken olgunlaşma olunca, teknoloji, hepimizin anlayabileceği bir başlıktır. Bu yüzden çok fazla üstünde durmaya gerek duymuyorum. Son başlığa geçiş için harika bir madde var elimde. Biraz sınır dışına göz atacağız. Şunu soracağız: Yurt dışındaki yeni nesillerin durumu nasıldır, ve ülkemizdeki yeni nesilleri ister istemez nasıl etkilerler?
Ülke İçi Durumlar
Teknoloji-Toplum İlişkisi
Avrupa ülkelerinden örnek vermek isterim. Refah seviyesi yüksek, alım gücü var. Yeni nesil, bunları görünce sorguluyor. Sadece yeni nesil de değil tabii, eski nesiller de aynı şekilde. "Neden bizim ülkemiz de böyle değil ki?"
Öncelikle, istediği şeyleri alamayan bir nesil, para tutmayı, biriktirmeyi öğreniyor. Oysaki bu yaştaki birinin, bunları hiç düşünmemesi lazım. Ama o, para hesabı yapıyor, aile ekonomisine katkıda bulunmaya çalışıyor. Bana sorarsanız, bir çocuğun derdi, elindeki parayla gününü geçirebilecek mi, geçiremeyecek mi olmamalı. Asıl derdi, o gün ne almak istediği olmalı. Erken yaşta cebindeki parayı düşünen çocuğun psikolojik olarak nasıl etkilendiğini bir düşünün. Bu çocuk tabii ki de erkenden olgunlaşır, ve ben bunu çok üzücü buluyorum.
Çocukluğunu veya gençliğini böyle geçiren biri, kaygı içinde büyümüş olur. Bilirsiniz, ülkemizde kaygısı olmayan pek az insan vardır. Bu durum ciddileşince yeni durumlar türer. Depresyon, bunalım, stres... Sonuysa genellikle intiharla biter. Aslında bu, ölü bir ruhun, bedenini de yanında götürmek istemesi olur sadece. Kişi çoktan ölmüştür, ruhu ölüdür.
Bu durumlarda, birçok intiharın gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Genç yaşlardaki intihar oranıysa çok üzücü. Umutsuzluğa kapılıp yaşamına son veriyor insanlar. Bir de yetişkinler var. Ailesini geçindiremediği için intihar eden birçok insan duydum. Eğer internette yeterince zaman geçiriyorsanız, büyük ihtimalle siz de görüyor, duyuyorsunuzdur. Her yaştan intihar var, bu da yeni nesli umutsuzluğa, kaygıya ve korkuya iyice alıştırıyor, onları sömürüyor. İntihar düşüncesi, onları da sıkıştırıyor. Aslında kısa yol gibi geliyor; hemen olur biter ve her şey geçer, düşüncesi var. (İntiharın iyi ya da kötü olduğu hakkında nesnel bir şey söylemek mümkün değil, o yüzden söylenecek bir şey yok bu konuda.) Yeni nesildeki intihar sayısı da bu şekilde oluşuyor ve artıyor. Henüz anlatacağı anıları bile birikmemiş birinin yaşamına son vermesi, çok acı bir durum. Erken olgunlaşma yaşanır. Belki de bu yüzden intihar ediyorlar; erken olgunlaşıyorlar, kendilerini yeterince yaşamış görüyorlar, ve aslında tam olarak olgunlaşamadan gidiyorlar...
Geçtiğimiz günlerde, yakınlarında yaşadığım bir ormanda, bir ceset bulunmuş. 16 yaşındaydı sanırım, bir gencin kendini asarak intihar ettiğini duydum. Ya intihar, ya da cinayet diyorlardı. Cesette yara izleri varmış. Ayrıca gencin, ailesiyle tartışmış olduğunu duymuştum. Bunların doğruluğundan emin değilim ama, ortada 16 yaşındaki birinin cesedi söz konusu. Ve bu ceset gerçek. Olay, yakınlarda yaşandığı için korkmuştum. Araştırmak istiyor ama araştıramıyordum, zaten bir daha kimse de lafını etmeyince bıraktım. Bu yaştaki birinin öldürülmüş olmasını da geçelim, kendini öldürmüş olması ihtimali beni mahvediyordu. Ayrıca birinin bu durumu çocuğun "inançsızlığına" bağlaması, sanırım ülkemizdeki birçok toplumdan birini açıklamak için güzel bir örnek olur. Ülkemizde, bu yorumda bulunan kişiden yüz binlerce, belki de milyonlarca olunca da, işler oldukça ilginçleşiyor...
Görüşmeye katılın