İçimizdeki Şeytan Kitap İncelemesi
İNCELEME: İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN
Bugün İçimizdeki Şeytan kitabını inceleyeceğim. İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali'nin 1940'da yazdığı eseridir.
Olayların çoğu İstanbul'da geçer. Ömer, yaşadığı coşkulu duyguları retorik yeteneğiyle oldukça başarılı şekilde dışa vuran; miskinliğini, iradesizliğini ve sorumluluk almayı sevmeyen benliğini örtbas etmek için bu kötü davranışların sebebini içinde ona tembellik yaptırdığını öne sürdüğü bir varlığa atfeden; postanede muhasebeci olarak çalışan biridir. Kitapta psikolojik tahlilleri iç monolog tekniğiyle çok güzel şekilde verilmiş olan Ömer karakteri aslında günlük hayatta hepimizin karşılaşabileceği hatta hepimizden birer parça taşıyan bir tiptir.
"İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim fakat sonucu zararıma çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve davranışlarımın daimi bir sorumlusunu bulmuştum: Buna içimdeki şeytan diyordum. Savunmasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde; haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması..."
Macide; okuldaki kızlarla okul dedikoduları yapmak yerine yalnız kalmayı tercih eden, sessiz biridir. Karakter olarak fazla yüzeysel anlatıldığını düşünüyordum başlarda ama sonları Ömer'in hem yoğun monolog konuşmalarının Macide'nin konuşmalarını baskılaması hem de Ömer'in aksine daha soğukkanlı ve sessiz bir karakter olmasının buna sebep olduğunu fark ettim. İlkokuldan beri sesinin güzelliği ve müziğe yeteneğiyle göze çarpar Macide, bu yeteneğinin gelişimi öğretmenlerin alelade eğitimlerinden öteye geçemezken okuluna müzik öğretmeni olarak Bedri'nin gelmesiyle bu alanda biraz daha gelişir ama bir yanlış anlaşılma sonucu onunla olan ilişkisi kesilir. Sonraki yıl Bedri okula gelmez, ardından günler hemen geçiverir onun için ve okulu bitirir. Buradan sonra Macide'nin nadir açılan iç dünyasını görüyoruz. Kaderci bir düşünce yapısına sahip, mamafih hayata dair çok bir amacı da yok. Yaşama gözlemlemek için gelmiş gibi de diyebiliriz esasında.
"Hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olduktan sonra ne diye irademiz vardı?"
Macide'nin hayatı ziyaretlerine Emine Hanım'ın gelmesi ve onun İstanbul'da eğitimi için ailesinden zorla izin almasıyla değişiverecekti. Sanırım Macide haklıydı, tesadüflerin oyuncağıydık her birimiz ama bir konuda çok yanıldığının ileride o da farkına varacaktı. Ayrıca Macide'nin ailesinin onu İstanbul'a göndermesindeki sebep kızlarının daha iyi tahsil görmesi değildi, tahsili yükseldikçe daha iyi bir kısmet bulacağını düşünmeleriydi.
Kitabımızın ana karakterleri hatta ana çifti Macide ve Ömer anlaşılacağı üzere. Kişilik olarak oldukça zıtlar aslında ama ne Macide'yi kendi gibi biriyle ne de Ömer'i kendi gibi biriyle yakıştırabiliyorum. Tanışmaları Ömer' in bir gün Kadıköy vapurundayken Macide'yi görmesi ve ilk görüşte aşık olmasıyla başlıyor. Daha sonra Ömer, Macide'nin yanındaki kadının teyzesi Emine Hanım olduğunu fark ediyor ve Macide'nin, teyzesinin konağında kaldığını öğreniyor.
Benim de şaşıracağım derecede hızla hemen açılıveriyor Macide'ye.
"Size fena şeyler söylebilir miyim? Sizi sevdiğimi, deli gibi, ölecek gibi sevdiğimi söylemek fena bir şey mi? Şaşırmayın... İhtimal kulaklarınız böyle şeylere alışık değil. Fakat yalnız kulaklarınız... Kendinize itiraf etmeseniz bile, ruhunuzun bu sözlerime yabancı olmadığını tasdik edeceksiniz... Sizden cevap istediğim yok. Beni sadece dinlemenizi istiyorum. Daha dün gördüğünüz ve toptan iki saat bile konuşmadığınız bir insanı dinlemenizi isterken ne yaptığımın farkındayım. Fakat bir ses bana mütemadiyen doğru yaptığımı fısıldıyor... Binbir şekle sokup söylemek arzusuyla yandığım tek bir şey var: O da sizi sevdiğim. Bunun dünyanın tesekkülünden beri kaç milyar defa tekrar edildiğini unutmuyorum fakat siz söyleyin, canlılığından bir şey kaybetmiş mi? Kâinatta hiçbir mevcudun olamayacağı kadar taze ve olgun değil mi?"
Ömer, Macide'ye yaptığı itiraftan sonra oradan ayrıldı. Vurkaç taktiği mi demeliyim yoksa nezaket mi demeliyim emin değilim:) Neye uğradığını şaşıran Macide hem Balıkesir'deki babasını kaybettiğini yeni öğrenmenin garip duyguları içindeydi hem de bu karışık cümleleri sindirmeye çalışmaktaydı.
Ertesi sabah Macide içine atılan sevgi tohumlarını sulamaya başlamıştı bile.
"Onu görmekten korkuyorum çünkü hiçbir sözüne itiraz edecek hatta cevap verecek kuvveti kendimde bulamıyorum. Ne kadar çok ve güzel konuşuyor ama tehlikeli... Mesela dün onu dinlememeliydim. Halbuki susmasını söyleyebilirdim o zaman da kızar ve bırakıp giderdi öyle ya onda öyle bir hal var. Ben bunu da istemem, yanımda yürüyen birisi ne diye darılıp kaçsın hem fena bir şey de söylemedi ki beni sevdiğini söyledi."
Macide'ye karşı çok yoğun duygular besliyordu Ömer. Macide de keza böyleydi ama sebebi neydi bunun? Bunu Can Yücel şöyle özetliyor: Sebepsiz sevmektir aşk. Nedeni olmadan bağlanmak birine.
İtiraftan sonra Macide'yle Ömer her gün okula giderken ve okul çıkışı beraberlerdi. Ömer heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor, Macide de onu dinliyordu. İkisinin de içlerindeki şeytanlar onları zaman zaman dürtse de birbirlerinin varlıkları bu şeytanları bertaraf etmeye yetiyordu, şimdilik.
Ömer'le Macide'nin gezmelerinin gecelere kadar sürmesi dedikodulara sebep oluyordu, dedikodular komşular tarafından konağa taşınınca Macide'nin yine geç geldiği bir gün Emine Hanım ve eşi Galip Bey ona uzun bir nutuk attı ve Balıkesir'e dönmesini ima ettiler. İçinde onlara karşı büyük bir tiksintiyle dolan Macide herkes uyuduktan sonra bavulunu toplayıp konağın bahçesine çıktı. Cebindeki para iki gün otelde kalmasına sonra da Balıkesir'e gitmesine yetecek kadardı ama onun kafasında Balıkesir'e gitme düşüncesi yoktu. Çünkü babasının ölümüyle annesi ablasıyla ve eniştesiyle yaşamaya başlamıştı. Eniştesiyle yaşama fikri ona sıcak gelmemekteydi. Derin düşünceler içinde kapının merdivenlerinde gecenin bir vakti otururken beklenmedik bir şey oldu. Garip bir ürpermeyle göz kapaklarını kaldıran Macide karşısında Ömer'i gördü. Ömer bu akşam Macide'yi tekrar göreceğini hissetmiş ve gitmemişti.
Burada her ikisi için de bir dönüm noktası olan bir olay gerçekleşti. Ömer, Macide'nin bavulunu alarak kendi evine götürdü. Yoldayken de İçindeki şeytan sürekli dürtmekteydi onu. Macide'yi karısı yapacaktı ama yanında bir öğle yemeği parası anca vardı. Nasıl sağlayacaktı geçimlerini?
İlk günler birbirlerine destek olarak geçti ve romantik Yeşilçam filmleri tadındaydı. Macide birikmişini Ömer'e veriyor, geçinmeye çalışıyorlar bazen yürüyüşe çıkıyorlar, birbirleriyle dertleşiyorlardı. Ömer'in arkadaşlarıyla eğlencelere gidiyorlardı, bu gidişlerin birinde Bedri ile karşılaştılar. Evet, Macide'nin müzik öğretmeni olan Bedri ile. Bedri bu karşılaşmadan sonra daha iyi ve detaylı şekilde anlatılmış. Çok nahif ve Macide'ye değer veren biri olarak karşımıza çıkan Bedri, elinde çok az parası bile olsa Ömer'e borç vermekten çekinmeyen bir karaktere sahip. Ana çiftimizin yakın arkadaşları olarak kitaba dahil oluyor kısaca, dahil olan başka arkadaşlarla birlikte. Elbette hepsi Bedri gibi fayda sağlamıyor çiftimize. Ömer'in iradesizliğinden faydalanıyorlar çoğu zaman. Eski hayatından buna alışık olan Ömer, bazı zamanlar arkadaşlarıyla dışarı çıkıp geç geliyor sonra evde ağlayarak Macide'nin ayaklarına kapanıp ondan af diliyordu. Artık böyle yapmayacağını, daha iradeli olacağını söyleyip sözler veriyordu. Macide Ömer'in zayıflığının farkındaydı ve onu değiştirebileceğine inanıyordu. En buhranlı zamanlarıysa paraları bitip ondan bundan borç isteyerek maaş gününü getirmeye çalıştıkları ay sonlarıydı. Ömer o zamanlar çok sıkışıyor, Macide'ye karşı kendini çok mahcup hissediyordu.
"Ömer yolda tesadüf ettiği insanlara, dairedeki masa komşularına, tanıdık tanımadık her insana: ' İçinizde benim halimi anlayıp yardım edebilecek yok mu?' demek isteyen gözlerle bakıyordu. İmkansızlık ve sıkıntı arttıkça daha vahşi çalışmaya başlayan kafası en olmayacak planlar kurmak, en manasız arzularla tutuşmak hususunda emsalsiz bir kabiliyet gösteriyordu. Önünde giden şişman ve iyi giyimli birinin yakasından tutarak: ' Yanınızda ne kadar paranız varsa bana verin! Ben hırsız ve haydut değilim. Fakat paraya muhtacım. Zorla değil, halime acıyarak verin!' demek istiyor sonra bunun ilk defa gözüne göründüğü gibi yeni ve hoş bir şey olmayıp sadece dilencilik olduğunu, tek yeniliğin adamı yakasından yakalamaktan ibaret olduğu ve bunun da asla duruma yardım edecek bir husus olarak göstermediğini itiraf ediyordu."
Kitabın genelinde Ömer'in psikolojik tahlilleri çok başarılı şekilde yapılmakta, özellikle yoksulluk ve Macide'yi mutlu etme isteği çok iyi şekilde yansıtılmış. Ömer hayatındaki sorumlulukları pek önemsemeyen, rahatına düşkün birinden; eşine ve kendine refah bir hayat yaşatan, sorumluluk ve irade sahibi birine dönüşmek istiyor ama bu yolda çok zorlanıyor. Gerek arkadaşlarının onu gaza getirmesiyle gerek içine düştüğü çürük düşüncelerle yine kendini arkadaş masalarından Macide'nin kucağında yalvarıp ağlarken buluyor. Bu durumun sorumluluğunu da kendi üstüne almıyor yine içindeki şeytana yüklüyor. Macide Ömer'e değer veriyor ve onun gelişmesi, değişmesi için uğraşıyor ta ki yine bir davet üzerine Macide'yle çıktıkları bir arkadaş buluşmasında Ömer'in Macide'yi yalnız bırakması ve ona sarkıntılık eden arkadaşına ses çıkarmamasıyla Macide'nin içinde bir şeyler sönmeye başlıyor. Aslında bu Macide'nin o sıralar en sevdiği kazağında oluşan ufak bir delik gibiydi. Sonraları büyüdü o delik ve kazak artık kullanılamaz hale geldi. Macide Ömer'i seviyordu ve onun değişmesi için uğraştı ama biraz daha açık olmalıydı belki de Ömer'e karşı. Hisleri ve düşünceleri daha tazeyken söyleseydi Ömer'e en azından içinde birikip onu yormayacaktı daha fazla. Son olaydan sonra Macide Ömer'e bir mektup yazmaya karar verdi, bir veda mektubu.
"...Artık ayrılmamız lazım. Dediğim gibi sana en küçük bir faydam olacağını bilsem her şeye tahammül eder ve kalırdım. Halbuki selametinin yalnızlıkta olduğunu görüyorum. Hala bugün bile şuna kaniim ki, bir müddet daha bocaladıktan sonra yolunu bulacaksın fakat yalnız olman lazım. Ne olurdu birbirimize birkaç sene sonra tesadüf etmiş olsaydık? O zaman hayatımız belki bambaşka olurdu. Fakat şimdi, hiçbir faydası olmadığını bile bile yanlış ve manasız bulduğum şeylere oyuncak olmak, bütün sevgime rağmen imkansız... Sen bana karşı değil, asıl kendine karşı kabahatlisin... Artık yeter Ömer. Sana kızgın değilim. Sana kızmayacak kadar seni iyi tanıyorum. Sonra seni seviyorum. Neden sevdiğimi bilmeden seni seviyorum. Bu sevgiyi her gittiğim yere beraber götüreceğim. Allahaısmarladık. Güzel dudaklarından öperim. Sen de bana kızma. Başka türlü yapamazdım. Allahaısmarladık..."
Mektubu veremeden Ömer'in arkadaşları yüzünden hapse atıldığını öğrenmesiyle neye uğradığını şaşıran Macide soluğu cezaevinde alıyor.
Bedri'yle Ömer'in ziyaretine gittiğinde Ömer onu görmek istemiyor. Bedri'ye kendi halini değiştirmek için Macide'yi uzaklaştırmaya karar verdiğini söyleyip Bedri'ye emanet ediyor Macide'yi.
"Denilebilir ki genç kadın sensiz ne yapsın? Nereye gitsin? Bunu senin demeyeceğine eminim. Sen hepsini halledeceksin. Nasıl isterseniz öyle yapın. istersen onu al, bir kardeş gibi yanında tut, istersen onunla evlen. Beni dünyada mevcut farz etmeyin. Tamamıyla ayrı yollara ve dünyalara gideceğiz. Ben bir molozdan bir adam yapmaya çalışacağım. Kim bilir belki uzak bir günde büsbütün yeniden karşılaşırız ve belki gülüşerek birbirimize ellerimizi uzatırız..."
Ömer'in bu sözleri karşısında şaşıran Bedri, Macide'yi ablasıyla yaşadığı evine götürür ve kitabımız burada sonlanır. Her ikisinin de farklı yerlerde aynı şeyleri düşünmeleri, birbirlerini hissetmeleri bana çok özel geldi. Ömer başlarda yapsaydı bu atılımı, iradesini kullansaydı ve Macide düşündüklerini anlatmada daha açık olsaydı farklı bir yolları olabilirdi belki. Belki de düşündükleri gibi sonra karşılaşmaları gerekiyordu. Kim bilir?
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Mutlu ve esen kalın.
Görüşmeye katılın