Sosyolojiye Çağrı: Hümanist Bir Perspektif
Sosyolojiye Çağrı: Hümanist Bir Perspektif
Sosyolojiye
Çağrı kitabının ilk bölümü, sosyoloğun toplum tarafından nasıl tanımlandığıyla
ilgili gözlemler içeriyor. Yazar; sosyal hizmet, psikoloji ve sosyoloji
alanlarının birbirinden farklı olduğundan bahsederek sosyolog unvanı
duyulduğunda insanların aklında beliren düşünce ve toplum içinde psikoloğa
kıyasla daha az ilgi gördüğü izlenimi, sosyoloğun kendi mesleğini tanımlarken
yaşadığı zorluktan kaynaklı olduğuna bağlamış. Bunlardan hareketle sosyoloğun
nasıl olması gerektiğiyle ilgili bilgiler aktarıp sonucunda ise bu kişilerin kendi
fikirlerinden, değerlerinden bağımsız olarak sosyolojik bakış açısıyla
-perspektifle- bakması gerektiğini vurgular.
İkinci
bölümde ise yazar “toplum” kavramının farklı anlamları olduğunu örneklerle
açıklar. Sosyoloğun toplum kavramını öteki anlamlarından daha somut bir şekilde
kullandığını okuyucularına aktarır. Yazar, bu bölümde sosyolojik perspektifi
“işin sırrını açığa çıkarmak” “ötesini görme“ olarak tanımlar. Berger, okuyucuların
bu görünenin ötesini görme meselesini daha net anlayabilmeleri için somut
örneklerle açıklamış. Ara söz
niteliğinde olan üçüncü bölümde ise “yön
değiştirme” kavramının sadece tarihsel bir olgu olmadığından aynı zamanda
kişilerin yaşamının içinden bir problem olduğundan bahsedilir.
Berger, Toplumun İçindeki İnsan bölümünde ise kişinin toplumda var olmasını ortak sosyal
güçlerin varlığına bağlar. Buradan hareketle sosyal kontrol meselesine değinir. Yazar, kişinin toplumsal konumunu ortaya koyan tabakalaşma
kavramını da bu bölümde örneklerle kıyas yaparak açıklar. Bunun yanı sıra Batı
toplumlarında en önemli tabakalaşma türünün sınıf kavramı olduğunu belirtip
sınıflı toplumlarda sosyal hareketliliğin fazla olduğunu açıklamaktadır. Son
olarak bu bölümde yazar, içinde bulunulan toplumu sadece kişisel değil tarihsel
de bir varlığa sahip olmasıyla açıklamıştır.
Beşinci
bölümde bir önceki bölümde bulunan sosyal kontrol sistemleriyle bu bölümde
anlatılan rol teorisi ile ilgili söylenenleri birbirine bağlamak amaçlanmıştır.
Yazar; kişinin rollerini, kimliğini ve dünya görüşünü içinde yaşadığı toplum
tarafından belirlendiğini aktarmaktadır. Topluma olan bağlılığın dışarıdan
kaynaklı olarak değil kişinin çevresel faktörlere kendi uyum sağlayışından kaynaklandığını belirtmektedir.
Altıncı
bölümde, beşinci bölümde de bahsi geçen kişinin kendi isteğiyle sosyal
tutsaklığa maruz kalması durumuna değinilip bu toplum-birey arasındaki
karşılıklı etkileşimin nasıl olduğunu cevaplamanın yolu olarak da Thomasʼın durum tanımı kavramının dikkate
alınması gerektiği belirtilmektedir. Sonrasında Durkheimci ve Weberci bakış
açılarından karşılaştırmalı olarak bahsedilir. Yedinci bölümde ise
sosyolojik perspektifin insanileşme kavramıyla arasındaki bağlantı üç konu
üzerinden anlatılmaktadır. Buradan hareketle sosyolojik perspektifin insanları
sadece sosyal kimlikler olarak gören bakış açısıyla olan zıtlığı
belirtilmektedir.
Kitabın son bölümü olan sekizinci bölümde ise öncelikle sosyolojinin bir bilim dalı olarak diğer bilimlerden farklı bir konumda bulunduğundan bahsedilir. Son olarak öncesinde de bahsedilen kukla tiyatrosu örneği bu bölümde de vardır. Kukla tiyatrosuyla birey yaşamının arasındaki fark olarak bireyin düzeneği -toplumdaki konumunu- fark ettiğinde harekette bulunabilmesi olarak açıklar. Bu hareketi özgürlüğe atılan ilk adım olarak tanımlamaktadır.
Genel bir sonuç değerlendirmesi yapmak gerekirse bu kitapta anlatılmak istenen konular okuyucuya doğrudan aktarılmakta ve dili hafif olmakla beraber oldukça akıcı ilerlemektedir. Ders kitaplarındaki kadar her detay bulunmayabilir. Fakat sosyoloji bilimi ile yeni tanışan öğrenci veya alana merak duyan kişilere somut örnekler açısından fayda sağlayacak nitelikte bir kitaptır. Kitabın okuyucusuna sağladığı katkı, her bölümde sosyolojik perspektife değinilmesi ve bölümlerde ele alınan ana konu açıklandıktan sonra sosyoloğun o konuda nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğinden bahsedilmesidir.
Kitap
sosyoloji alanında uzmanlaşmış Berger’in belki de uzun süre zarfında edindiği
gözlemlerinden örnekler içermekte bu yönüyle bu alanı merak eden, içinden
herhangi bir konuya ilgi duyan kişinin o konuları ya da kendisini düşündüren
meseleyi daha kolay anlamasını sağlayacak özellikler taşıyan yol gösterici bir kitaptır.
Değerlendirme yazısına son vermeden önce kitapta altını çizmiş olduğum kısımlardan
birkaç tanesini sizlerle de paylaşmak istiyorum.
“Teorik
rasyonelleştirmesi nasıl olursa olsun sosyal hizmet çalışması, toplum içinde
yapılan belirli bir uygulamadır. Sosyoloji ise bir uygulama değil anlama
teşebbüsüdür."
“Kendi
tutsaklığımıza neden olan ihanette bizim de payımız vardır.“
Okuduğunuz
için teşekkür ederim.
Görüşmeye katılın