Sosyolojiye Çağrı: Hümanist Bir Perspektif

 Sosyolojiye Çağrı: Hümanist Bir Perspektif


Amerikalı sosyolog ve teolog Peter Ludwig Berger, bilgi ve din sosyolojisi alanında yaptığı çalışmalarla tanınmıştır. Bu yazıda, yazarın
“Sosyolojiye Çağrı” kitabının değerlendirmesini okuyacaksınız.

Sosyolojiye Çağrı kitabının ilk bölümü, sosyoloğun toplum tarafından nasıl tanımlandığıyla ilgili gözlemler içeriyor. Yazar; sosyal hizmet, psikoloji ve sosyoloji alanlarının birbirinden farklı olduğundan bahsederek sosyolog unvanı duyulduğunda insanların aklında beliren düşünce ve toplum içinde psikoloğa kıyasla daha az ilgi gördüğü izlenimi, sosyoloğun kendi mesleğini tanımlarken yaşadığı zorluktan kaynaklı olduğuna bağlamış. Bunlardan hareketle sosyoloğun nasıl olması gerektiğiyle ilgili bilgiler aktarıp sonucunda ise bu kişilerin kendi fikirlerinden, değerlerinden bağımsız olarak sosyolojik bakış açısıyla -perspektifle- bakması gerektiğini vurgular.

İkinci bölümde ise yazar “toplum” kavramının farklı anlamları olduğunu örneklerle açıklar. Sosyoloğun toplum kavramını öteki anlamlarından daha somut bir şekilde kullandığını okuyucularına aktarır. Yazar, bu bölümde sosyolojik perspektifi “işin sırrını açığa çıkarmak” “ötesini görme“ olarak tanımlar. Berger, okuyucuların bu görünenin ötesini görme meselesini daha net anlayabilmeleri için somut örneklerle açıklamış. Ara söz niteliğinde olan üçüncü bölümde ise “yön değiştirme” kavramının sadece tarihsel bir olgu olmadığından aynı zamanda kişilerin yaşamının içinden bir problem olduğundan bahsedilir.

Berger, Toplumun İçindeki İnsan bölümünde ise kişinin toplumda var olmasını ortak sosyal güçlerin varlığına bağlar. Buradan hareketle sosyal kontrol meselesine değinir. Yazar, kişinin toplumsal konumunu ortaya koyan tabakalaşma kavramını da bu bölümde örneklerle kıyas yaparak açıklar. Bunun yanı sıra Batı toplumlarında en önemli tabakalaşma türünün sınıf kavramı olduğunu belirtip sınıflı toplumlarda sosyal hareketliliğin fazla olduğunu açıklamaktadır. Son olarak bu bölümde yazar, içinde bulunulan toplumu sadece kişisel değil tarihsel de bir varlığa sahip olmasıyla açıklamıştır.

Beşinci bölümde bir önceki bölümde bulunan sosyal kontrol sistemleriyle bu bölümde anlatılan rol teorisi ile ilgili söylenenleri birbirine bağlamak amaçlanmıştır. Yazar; kişinin rollerini, kimliğini ve dünya görüşünü içinde yaşadığı toplum tarafından belirlendiğini aktarmaktadır. Topluma olan bağlılığın dışarıdan kaynaklı olarak değil kişinin çevresel faktörlere kendi uyum sağlayışından kaynaklandığını belirtmektedir.

Altıncı bölümde, beşinci bölümde de bahsi geçen kişinin kendi isteğiyle sosyal tutsaklığa maruz kalması durumuna değinilip bu toplum-birey arasındaki karşılıklı etkileşimin nasıl olduğunu cevaplamanın yolu olarak da Thomasʼın durum tanımı kavramının dikkate alınması gerektiği belirtilmektedir. Sonrasında Durkheimci ve Weberci bakış açılarından karşılaştırmalı olarak bahsedilir. Yedinci bölümde ise sosyolojik perspektifin insanileşme kavramıyla arasındaki bağlantı üç konu üzerinden anlatılmaktadır. Buradan hareketle sosyolojik perspektifin insanları sadece sosyal kimlikler olarak gören bakış açısıyla olan zıtlığı belirtilmektedir.

Kitabın son bölümü olan sekizinci bölümde ise öncelikle sosyolojinin bir bilim dalı olarak diğer bilimlerden farklı bir konumda bulunduğundan bahsedilir. Son olarak öncesinde de bahsedilen kukla tiyatrosu örneği bu bölümde de vardır. Kukla tiyatrosuyla birey yaşamının arasındaki fark olarak bireyin düzeneği -toplumdaki konumunu- fark ettiğinde harekette bulunabilmesi olarak açıklar. Bu hareketi özgürlüğe atılan ilk adım olarak tanımlamaktadır.

Genel bir sonuç değerlendirmesi yapmak gerekirse bu kitapta anlatılmak istenen konular okuyucuya doğrudan aktarılmakta ve dili hafif olmakla beraber oldukça akıcı ilerlemektedir. Ders kitaplarındaki kadar her detay bulunmayabilir. Fakat sosyoloji bilimi ile yeni tanışan öğrenci veya alana merak duyan kişilere somut örnekler açısından fayda sağlayacak nitelikte bir kitaptır. Kitabın okuyucusuna sağladığı katkı, her bölümde sosyolojik perspektife değinilmesi ve bölümlerde ele alınan ana konu açıklandıktan sonra sosyoloğun o konuda nasıl bir tutum sergilemesi gerektiğinden bahsedilmesidir.

Kitap sosyoloji alanında uzmanlaşmış Berger’in belki de uzun süre zarfında edindiği gözlemlerinden örnekler içermekte bu yönüyle bu alanı merak eden, içinden herhangi bir konuya ilgi duyan kişinin o konuları ya da kendisini düşündüren meseleyi daha kolay anlamasını sağlayacak özellikler taşıyan yol gösterici bir kitaptır. Değerlendirme yazısına son vermeden önce kitapta altını çizmiş olduğum kısımlardan birkaç tanesini sizlerle de paylaşmak istiyorum.

“Teorik rasyonelleştirmesi nasıl olursa olsun sosyal hizmet çalışması, toplum içinde yapılan belirli bir uygulamadır. Sosyoloji ise bir uygulama değil anlama teşebbüsüdür."

“Kendi tutsaklığımıza neden olan ihanette bizim de payımız vardır.“

 

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim.